31 Ağustos 2012 Cuma

İSLÂM DÜŞÜNCESİ VE SEMBOLİZM


İSLÂM DÜŞÜNCESİ VE SEMBOLİZM

Konuyu İslam düşüncesi açısından ele aldığımızda, sembolizmin önemli bir yeri olduğunu görürüz. İslam’da sembolizmin Kur’an’la başladığını söylemek hiç de yanlış bir ifade olmayacaktır. Müteşabih ayetler sembolik yorumlara müsait bir görünüm arz ederken, bazı ayet ve hatta sureler doğrudan doğruya sembolizmin kendisi olmaktadırlar. Mesela “Tebbet” suresi (CXI), sembolik bir suredir. “Ateş babası” anlamına gelen “Ebu Leheb” aslında bir isim değil, “Abdüluzza” adında bir şahsın -ki bu şahıs Peygamberimizin amcasıdır- künyesidir. Gerek kızıl yüzlü oluşundan ve gerekse ateşe girecekleri temsil ettiğinden kendisine sıfat olarak bu künye verilmiştir. Abdüluzza bir İslam düşmanı olarak, Müslümanlara eziyet eden bir kişidir. En büyük yardımcısı karısıdır. Surede hepsinin ateşe gireceği vahyedilmektedir. İşte bu surede Ebu Leheb, İslâm düşmanlığı yaparak, çağlar boyu Müslümanlara her yerde eziyet eden ve edecek her şahsı sembolize etmektedir. Karısı da ona yardımcı olanları, teşvik ve tahrikçilerini sembolize eder. Şu halde bu sure; çoktan ölmüş gitmiş, kemikleri bile kalmamış Abdüluzza’nın sadece kendisinin ve karısının değil, aynı zamanda onlarla sembolize edilen, her devrin, inananlar üzerine ateist baskılar uygulayan müşrikleri ve yardımcılarının akıbetlerinin ne olacağını anlatıyor. Misalleri çoğaltmak mümkündür. Bunun yanı sıra ibadetlerde bile semboller söz konusudur. Kabe’den maksat, velilerin ve nebilerin gönülleridir ve burası Tanrı’nın vahyinin yeridir.’[1] Hac, ihram ve Arafat olayı, kıyamet günü, Tanrı’nın huzurunda kefenler içinde toplanmanın adeta bir provası ve sembolüdür. Keza şeytan taşlama hadisesi tamamen sembolik bir hadisedir. İnsan kendi nefsindeki satanik duyguları, kötü arzu ve istekleri taşlamakta ve böylece nefsindeki menfi dürtü ve emelleri koyarak kendinden uzaklaştırmaktadır. “Hacerü’l-esved” (siyah taş) adı verilen ve Kabe’ye monte edilen taş “yemînullah” (=Allah’ın sağ eli) telakki edilir.[2] Hacılar bu taşı öper veya elini oraya koyarak veya uzaktan ellerinin içiyle selamlayarak Allah’la ahitleşir. Buna “istilam” denir. Kıyamette bu taş, bir rivayete göre, hacca gelenlere şefaat edecektir.’[3] Profesör Hamidullah bu taşı, hükümdar-kul metaforuyla açıklamaya çalışır.’[4]

        Kur’an, hadis ve İslam tarihinde sembolle ilgili daha pek çok misal bulunabilir. İslam tasavvufu ve felsefesi pek çok noktada sembolizme başvurmuştur. Yapılan analojiler, teşbih, kıyas ve metaforlar vs. hepsi sembolik düşünce geleneğinin birer tezahürleridir. Söz gelimi İşrak felsefesinin kurucusu Sühreverdî, “Mûnisu’l-Uşşâk” adlı eserinde aşkın metafiziği ve estetik değeri hakkında açıklamalar yaparken, güzellikaşk ve hüzn kavramlarını Hz. Yusuf,Züleyha ve Hz. Yakup’la sembolleştirmiştir.[5] İhvân-ı Safâ, bilginin fizik ve metafizik boyutlarını gösterirken, zâhirin bâtında, bâtının zâhirde sembolize edildiğini söylemektedirler ve buna dair sembolik örnekler eserlerinde yer almaktadır.[6] Mevlana Celaleddin’in Mesnevî’sinde semboller oldukça fazla kullanılmış, bu sembollerin ışığı altında mesaj veren hikâyeler nakledilmiştir.[7]Tasavvufi halk şiirinde bile sembolik motiflerin yer aldığını görmekteyiz. Özellikle Yunus Emre bir şiirinde bu motifleri son derece güzel kullanmıştır. Yunus Emre’nin sembolik bu şiirini ele almadan önce edebiyatımızda yer almış sembolik şiir örneklerinden bahsedelim.

KAYNAK: İsmail Yakıt, Yunus Emre’de Sembolizm ÇIKTIM ERİK DALINA, T. C. Kültür Bakanlığı Yayınları, 1. Baskı 2002,  6-8. s..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder